Aşk üzerine

Herkes sanki başka sorun yokmuş gibi, cumhurbaşkanlığı sorununu konuşurken, siz aşk sorunundan söz etmeye ne dersiniz? Bizce, büyüklerimizin de sorunu aşk!..
Pazartesi günü Hürriyet'teki habere göre, Amerikalı antropolog Prof. Dr. Helen Fisher 15 yıldır 62 ülkede yaptığı araştırma sonucunda, kadının erkeğe duyduğu aşkın 3 yılda tükendiğini saptamış. Bayan Fisher'e göre, kadının aşık olmasını sağlayan beyin kimyasalları 3 yıl içinde tükeniyormuş. Bundan sonraki bir yılda ise, kadın aşkının bittiğini kavramaya ve yeni aşklar aramaya başlıyor ve böylece boşanmalar geliyormuş.
Kendisi de boşanmış bir kadın olan Prof. Helen Fisher'in aşk dediği ne acaba? Kadında 3 yılda biten şey aşk mıdır, sevgi midir, sevda mıdır, cinsellik midir?
Sonra, parantez içinde bir soru: Aşk denilen tek taraflı bir olgu mudur ki, erkeğin adı yok?
Diyelim ki, bir başka bilim adamı da 72 ülkede erkekler üzerinde yaptığı bir araştırmada, erkeğin kadına duyduğu aşkın 33 yıl sürdüğünü saptadı?
Ne olacak şimdi? Kadının 3 yılı mı erkeğin 33 yılı mı belirleyici olacak?
En doğrusu, bitti mi biter diyeceksiniz; aşkta ne 3 yılın ne 33 yılın hesabı tutar. Aşkın, daha doğrusu sevdanın gelişinin farkında olmadığınız gibi, gidişini de fark etmezsiniz. Fark ettiğiniz olay, onun gelişiyle gidişi arasında yaşadığınızdır. Onu, geldiğini fark ederek içtenlikle, coşkuyla yaşayabilmektir mutluluk.
Prof. Fisher'in kadınların aşkı için biçtiği 3 yılı bir yana bırakıp, başkalarının bu konuda dediklerine bakalım.
Mehmet Ergüven (Cogito, Bahar '95) aktarıyor:
Sabahattin Eyüboğlu, en beğendiği aşk tanımını Hasanoğlan köyünde bir vatandaştan duyar: "Sevdiğine kavuşamazsın aşk olur."
Haydi bakalım, Prof. Fisher, Hasanoğlanlının bu aşk tanımına ne kadar süre biçer dersiniz?
Helen Fisher'in 3 yılda bittiğini söylediği aşk bedensel aşk ise, hiç de kısa bir süre değil. Çünkü Sigmund Freud'a göre, bedensel aşkın doyuma erdiği anda sönmesi kaçınılmazdır. Şöyle diyor Freud:
"Amaçlarından sapmış cinsel eğilimlerdir ki, insanlar arasında en sürekli bağların doğmasına yol açarlar. (...) Bedensel aşkın, doyuma erdiği an sönmesi mukadderdir; devam edebilmesi için, daha başlangıçtan itibaren, cinsel amaç taşımayan saf sevgi öğeleriyle bütünleşmiş olması, ya da belli bir anda bu tür bir aktarıma uğraması gerekir."
Afşar Timuçin de "Aşk serseri bir bilgedir" başlıklı yazısında şunları yazıyor:
"Aşkın yeni biçimleri onun gelişmiş dünya düzeninde olanaksız olduğunu düşündürüyor. (...) Ne olursa olsun, aşkın çağımızda bir yabancılaşmaya uğradığını söyleyenler hiç de haksız değiller. Çağdaş yaşam düzeni, başta teknolojik oluşumlar aşkı yiyor ve aşk her adımda biraz daha aşk olma niteliğini yitiriyor." (Felsefelogos, sayı 7)
Ne mutlu bu çağda aşkı bulup içtenlikle yaşayabilenlere, diyelim ve tadımlık şiirimize geçelim.

Bir şiir



"Ben bir bulutum" deyip imzası bulut olan şairin dizeleriyle noktalayalım haftayı:

"Ben bir bulutum / göğün ucunda / öfkem yağmur. / Ben bir bulutum / Ulu Çınar'ın tepesinde / sevgim güneş. / Ben bir bulutum / Ulu Çınar'a yağmuru ve güneşi veren."

 ana sayfa

bana mail atmak için tıklayın